-->
yüksek tansiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yüksek tansiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3/26/2014

Tansiyonu hemşire ölçerse düşük Doktor ölçerse yüksek çıkıyor

    3/26/2014 11:26:00 ÖS   Yorum yok
Doktor ölçerseTansiyonu hemşire ölçerse düşük Doktor ölçerse yüksek çıkıyor Araştırmayı yapan Exeter Üniversitesi'nden 1000'den fazla hastayı inceledi. İncelenenlerin tümünün tansiyonlarını hem doktorlar hem de hemşireler ölçtü.

Doktorların ölçümlerinde hastaların tansiyonlarının daha yüksek çıktığı belirlendi.

Araştırmanın sonuçları British Journal of Medical Practice'in (BJGP) internet sitesinde yayınlandı.
"Hastalar endişelenebilir"

Araştırmacılar, çıkan sonuçlar arasındakı farkın hastaların doktor gördüklerinde endişelenmelerinden kaynaklanabileceğini söylüyor.

Araştırma heyetinin başındaki Dr. Christopher Clark, elde ettikleri bulguların, doktorların tansiyon ölçmek içinen doğru kişiler olmayabileceğini gösterdiğini söyledi.

Doktor ölçerseClark, "Doktorlar bir hastanın durumunu değerlendirmede ya da rutin bir sağlık kontrolünde tansiyonu ölçü olarak almaya devam etmeli. Ancak ölçüm sonucuna göre klinik kararlar alındığında durum farklı olmalı. Gözlemlediğimiz fark, bazı hastaların tedaviye yönlendirilmeleri için yeterli. Gereksiz bir tedavi de istenmeyen yan etkilere yol açabilir." dedi.

İnsanların tansiyonu gün boyunca değişebiliyor. Sadece bir ölçümde elde edilen yüksek sonuç tansiyonun kronik şekilde arttığı anlamına gelmiyor.

Uzmanlar, hastaların doktor ziyaretlerinde endişelenmelerinin ya da strese kapılmalarının tansiyon artışına yol açabileceğini söylüyor.

Doktorlar daha doğru sonuç elde etmek için hastalara giderek artan oranda, evde istedikleri zaman tansiyonlarını ölçebilecekleri cihazlar veriyor.

Yüksek tansiyonun tespiti ise kalp krizi ve felç riskinin azaltılması açısından önemli. Kaynak.BBC Türkçe

1/15/2014

Uzmanlardan Yüksek Tansiyon ilacı kullananlar için Yeşil çay uyarısı

    1/15/2014 01:23:00 ÖÖ   Yorum yok
Yeşil çay uyarısıUyarı hem de yeşil çayı bol kullananların ülkesinden geliyor Japon araştırmacılara göre yeşil çay, Nadolol gibi beta bloker içeren tansiyon haplarındaki etken maddelerin vücut tarafından emilimini zorlaştırıyor.

Testlerde, tansiyon haplarının yanı sıra yeşil çay içen kişilerin kanında ilaca ait daha az etken madde bulunduğu görüldü.

Doktorlar, greyfurt gibi meyvaların ya da bazı bitki çaylarının bazı ilaçların etkisini azalttığı konusunda uyarıda bulunuyor. Bu ilaçlar arasında beta blokerler de var.

Yeşil çay, bağırsakların içindeki zarda bulunan ve hücrelere ilaç taşınımını sağlayan yapıları engelliyor.

İki bardak yeşil çayın bu etkiyi göstermeye yeteceği ifade ediliyor.


Başka çayların da aynı etkiyi gösterip göstermediği bilinmiyor.

Ancak yeşil çayın birçok bakımdan sağlığa yararlı etkileri de bulunuyor. Az işlenmiş olduğu için daha yüksek oranda antioksidan içeriyor.

Doktorlar, yeşil çay içmeye devam etmek isteyen hastalara, çay ile ilaç alımı arasında dört saatlik bir süre bırakmaları uyarısında bulunuyor. Alıntı:(BBC Türkçe)

10/02/2013

Pankreas Kanserine karşı "Losartan" adlı yüksek tansiyon ilacı

    10/02/2013 11:29:00 ÖS   Yorum yok
"Losartan"ın ömrü uzatabileceğine inanıyor.
Pankreas Kanserine karşı "Losartan" adlı yüksek tansiyon ilacı
Uzmanlar, kansere karşı geleneksel ilaçların yanında kullanıldığında, "Losartan"ın ömrü uzatabileceğine inanıyor.

İnternet üzerinden yayın yapan Nature Communications, farelerde uygulanan başarılı denemenin ardından, doktorların, "Losartan"ı, tedavisi zor bir kanser türü olan pankreas kanseri hastalarına vermeyi planladıklarını yazdı.

Günümüzde pankreas kanseri hastalarının sadece % 5'i beş yıldan fazla yaşıyor.

Bunun nedenlerinden biri, pankreas kanseri hastalarının sadece 10'da birinde tümör üzerinde ameliyat yapılabilmesi.

ABD'deki Massachusetts Hastanesi'nden araştırmacılar, ameliyat edilemeyecek pankreas kanseri hastalarına, kemoterapinin yanı sıra Losartan'ın verilmesini öngören tedavi için, gönüllü hasta aramaya başladı.

Araştırmacılar, bu tedavinin, hastaları iyileştirmese de, ömürlerini uzatacağını umuyor.

Losartan, 10 yıldan fazla süredir güvenli bir yüksek tansiyon ilacı olarak kullanılıyor.

Bu ilaç, damarları gevşeterek basıncın azalmasını ve daha fazla kan taşınmasını sağlıyor.

Massachusetts Hastanesi araştırma ekibi, ilacın göğüs ve pankreas kanseri olan farelerde yarar gösterdiğini ortaya koydu.

İlacın, tümör etrafındaki bölgelere daha fazla kan akışı sağlayarak, kemoterapi ilaçlarının hedefe daha iyi ulaşmasına olanak verdiği görüldü.

Genel kemoterapi yerine bu tedavinin uygulandığı farelerde yaşam süresinin uzadığı tespit edildi.

İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı'ndan Dr Emma Smith, "Fareler üzerindeki bu ilginç araştırma, yüksek tansiyon ilacının kemoterapiyi nasıl daha etkili kıldığını gösteriyor; fakat insanlarda da aynı sonucun alınıp alınmayacağını henüz bilmiyoruz." dedi.

Smith, ilacın tüm hastalar açısından ya da diğer kemoterapi ilaçları ile karıştırılması durumunda güvenli olup olmadığını tespit etmek için klinik denemelerin sonuçlarını beklemek gerektiğini belirtti. Michelle Roberts BBC Sağlık Editörü

8/14/2013

Özel Hastanede sahte doktor skandalı canından ediyordu

    8/14/2013 11:53:00 ÖS   Yorum yok
reçeteye baktığında kendisini muayene eden doktor başka reçete de adı yazan doktor başka çıktı
Özel Hastanede sahte doktor skandalı canından ediyordu

Şafak akbaba'nın isyanı sağlığı ile oynanmasına hem de bir hastanede doktor skandalı onu en zor anında yakaladı acil serviste az daha canından oluyordu.


Tam bir yıl önce rahatsızlanmıştı akbaba yüksek tansiyon şikayeti ile küçükçekmecede özel bir hastaneye gitmişti eczaneye gidip ilaçlarını alacaktı reçeteye baktığında kendisini muayene eden doktor başka reçete de adı yazan doktor başka çıktı

5/08/2013

Güneşte kalma uyarıları değişebilir çünkü yeni yararları keşfedildi

    5/08/2013 05:14:00 ÖS   Yorum yok
Edinburgh Üniversitesi'nden bilim adamları, güneş ışınlarının tansiyonu düşürdüğünü, kalp krizi ve inme riskini azalttığını, hatta ömrü uzattığını bildirdiler.
Mor ötesi ışınlarda vücutta tansiyonu düşüren bir bileşik bulundu.

Bilim adamları, bundan sonra yapılacak araştırmaların sonucunda güneşte kalmaya karşı uyarıların değiştirilebileceğini söylüyor.

Yüksek tansiyona bağlı kalp krizi ve inme, İngiltere'de cilt kanserinden 80 kat daha fazla ölüme neden oluyor.

Tansiyon düşüren nitrik oksit bileşiği, vücutta güneşlendikten sonra oluşan D vitamininden ayrı olarak ortaya çıkıyor.

Oysa şimdiye kadar güneşin tek yararının D vitamini olduğu söyleniyordu.

Araştırmada, lambalardan çıkan ısı ve mor ötesi ışınlara maruz kalan 24 gönüllünün durumu incelendi.

İlk denemede, gönüllüler ısı ve mor ötesi ışınların altında kaldı. İkincisinde ise, mor ötesi ışın olmadan cilde sadece ısı verildi.

Bir saat mor ötesi ışınların altında kalanlarda tansiyonun önemli oranda düştüğü gözlendi. Sadece ısı verildiğinde ise bir değişiklik olmadı.

Bilim adamları buna dayanarak, mor ötesi ışınların sağlığa yararlı olduğunu söylüyorlar.

Her iki denemede de, vücuttaki D vitamini oranları etkilenmedi.

Edinburgh Üniversitesi'nden Dr. Richard Weller, "güneşin kalp sağlığına yararının, cilt kanseri riskinden fazla olduğunu düşünüyoruz" dedi.

Weller'e göre, bu nedenle sadece D vitamini takviyesi almak güneş ışınlarının yerini tutmuyor.

Bilim adamları şimdi farklı miktarlarda güneş ışığına maruz kalanlarda kalp krizi ve cilt kanseri riskini incelemeyi planlıyor.

Bu araştırmalar da güneş ışığının ölüm oranlarını azalttığını doğrularsa, güneşte kalmakla ilgili uyarıların yeniden gözden geçirilmesi gerekecek.bbc türkçe

11/27/2012

sigara içmek hafıza, öğrenme ve mantığa zarar vererek beyni çürütüyor

    11/27/2012 01:54:00 ÖÖ   Yorum yok

50 yaşının üzerindeki 8.800 kişi arasında yapılan çalışma yüksek tansiyon ve aşırı kilolu olmanın da beyni etkilediğine işaret ediyor.

Araştırmacılar, insanların yaşam tarzlarının vücutları kadar zihinlerini de etkilediğinin farkında olmaları gerektiğini söylüyor.

King’s College’dan bilim insanları tarafından yürütülen araştırma, Age and Ageing (Yaş ve Yaşlanma) dergisinde yayımlandı.

Araştırmayı yürüten bilim insanları, kalp krizi ve felç ile beynin durumu arasındaki olası ilişkiyi inceliyor.

Sağlık ve yaşam tarzlarına dair bilgi toplanan 50 yaşın üzeri kişilere, yeni sözcükler öğrenmek ya da bir dakikada bildikleri tüm hayvan isimlerini saymak gibi zihin testleri yapıldı.

Aynı testler dört yılda bir, aynı kişilere yeniden uygulandı.
Sigara ve bunama ilişkisi

Sonuçlar, genel anlamda kalp krizi ve felç riskinin “bilişsel zayıflama ile önemli biçimde ilişkili olduğunu” ortaya koydu.

En belirgin bilişsel zayıflama görülen kişilerin, en yüksek kalp krizi riskine sahip oldukları gözlemlendi.

Rapor, testlerde alınan düşük puanlarla, sigara içme arasında da doğrudan bir ilişki olduğuna işaret ediyor.

Araştırmada yer alan uzmanlardan Dr. Alex Dregan, “Bilişsel zayıflamanın hızlanmasıyla ilişkili olabilecek bir dizi risk etmeni belirledik. Bunların tümü düzeltilebilir. Bilişsel zayıflama riskini azaltmak için insanların yaşam tarzlarında bazı değişiklikler yapmaları gerektiğini anlamalarını sağlamalıyız” dedi.

İngiltere Alzheimer Araştırmaları derneğinden Dr. Simon Ridley de, “Araştırma sigara alışkanlığı ve yüksek tansiyon ile bilişsel zayıflama ve bunama arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardı. Çalışmada bu verinin üzerine daha çok gidilecek” dedi. bbc türkçe

4/18/2012

iyimser insanların kalp hastalıklarına yakalanma ve felç geçirme riski daha az

    4/18/2012 02:06:00 ÖS   Yorum yok

Harvard Üniversitesi'nin 200 araştırmadan derlediği veriler iyimser insanların kalp hastalığına yakalanma ya da felç geçirme riskinin daha düşük olduğunu ortaya koydu.

kalp hastalıklarına yakalanma

İyimser insanlar genel olarak daha sağlıklı oldukları gibi kolestrol ve yüksek tansiyon gibi hastalıklara da daha nadir yakalanıyorlar.

Stres ve depresyon ile kalp hastalıkları arasındaki bağlantı ise zaten daha önceden kanıtlanmıştı.

Yapılan son inceleme için bilimadamları hastaların hem psikolojik hem de kardiyovasküler incelemelerinin kayıtlarının tutulduğu vakaları gözden geçirdi.

Araştırma sonucunda iyimserlik, yaşanılan hayattan duyulan tatmin ve genel olarak mutluluk gibi özeliklerin kişinin sosyal konumuna, yaşına, kilosuna ve sigara içip içmediğine bakılmaksızın kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini düşürdüğünü ortaya çıkardı.

İyimser insanların kalp hastalığına yakalanma oranı kötümserlerden %50 daha az.


Kanıt yok

Araştırmacılardan Dr Julia Boehm incelemelerinin kesin kanıtlar sunmadığının altını çizdi ve ''Sadece psikolojik durum ile kalp hastalığı arasında bir bağlantı bulduk'' dedi.

Psikolojik olarak ''iyi'' durumda olmanın objektif bir biçimde ölçülüp ölçülemeyeceği zaten tartışma yaratan bir konu.

Ayrıca araştırmada ''iyimser'' insanların yaşam tarzlarının da kötümser kişilere göre daha sağlıklı olduğu görüldü.

Sonuçlara göre iyimser insanlar daha sağlıklı besleniyor ve daha çok spor yapıyor.

Ancak tüm bunlar göz önünde bulundurulunca bile iyimserlik ve mutluluğun kalbe iyi geldiğini kabul etmek gerekiyor.



Şimdiye kadar kalp hastalıkları ve psikolojik durum arasındaki bağlantıyı araştıran araştırmalar genellikle stres ve endişe üzerine çalışmıştı.

İngiliz Kalp Vakfı Baş Hemşiresi Maureen Talbot ''Bu hastalıklar ile akıl sağlığı arasındaki bağlantı oldukça komplike ve hala tam olarak anlaşılabildiğini söylemek mümkün değil'' dedi.


Talbot ''Ancak bu araştırma zaten tahmin ettiğimiz bir şeyi doğruladı. Psikolojik olarak iyi durumda olmak sağlıklı bir yaşam sürmenin önemli bir bölümü'' dedi

Hemşire ayrıca araştırma sonuçlarının sağlık görevlilerinin psikolojiye vermeleri gereken önemi de gösterdiğini söyledi.

3/08/2012

böbrek naklinden sonra reddi engellemek için hayat boyu alınacak ilaçlara ihtiyaç kalkabilir

    3/08/2012 02:31:00 ÖS   Yorum yok

Bilimadamlarına göre böbrek nakli yapılan hastalara kök hücre enjekte edilmesi, hasta vücudunun böbreği reddetmesini önlemeye yönelik, hayat boyu alınan ilaçlara olan ihtiyacı ortadan kaldırabilir.

reddi engellemek için

ABD'deki Louisville Üniversitesi Hastanesi ile Chicago'daki Northwestern Memorial Hastanesi'nde yapılan denemelerde, bir dizi hastada başarı sağlandığı açıklandı.

Bilim ve Dönüşümsel Tıp Dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları, hastaların büyük bölümünün yeni tedavi sonrası böbrek reddi (rejeksiyon) ilaçlarını düzenli olarak almasına gerek kalmadığını gösteriyor.

Araştırmacılar, bunun organ nakli biliminde büyük bir etkisi olacağına inanıyor.

Organ nakli sırasında yaşanan en büyük sorunların başında, hasta vücudunun yabancı olarak algıladığı yeni organa karşı savaşmaya başlaması riski geliyor.


Bunu önlemek için hastalar, hayat boyu bağışıklık sistemlerini baskılayan güçlü ilaçlar içmek zorunda kalıyor.

Bu ilaçlar, hasta vücudunun organı reddetmesini engelliyor ama yüksek tansiyon, diyabet ve ciddi enfeksiyon riskini de beraberinde getiriyor.

Yeni yöntemde ise canlı bir vericiden, bağışlanan organın yanında kök hücreler de alınıyor.


Organ nakli yapılacak hastanın bünyesi, radyoterapi ve kemoterapi yoluyla kendi bağışıklık sistemlerini baskılayacak şekilde operasyona hazırlanıyor.

Bir kaç gün sonra da hastaya kök hücre ve organ nakli yapılıyor.

Uzmanlar, bu yeni yönteme dayanarak hastaların bağışıklık sistemlerinin nakledilen organı reddetmeyeceği yeni sistemler, ilaçlar geliştirilebileceği umudunu dile getiriyor.

12/04/2011

şeker hastalığı ve yüksek tansiyona olumlu etkileri olan stevia bitkisi hakkında

    12/04/2011 01:12:00 ÖS   Yorum yok

Paraguay ve Brezilya'da yüzyıllardan beri tatlandırıcı ve tedavi edici özellikleri nedeniyle kullanılan stevia (şeker bitkisi) Japonya'da da otuz yılı aşkın bir süredir milyonlarca kişi tarafından tatlandırıcı ve gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.

stevia bitkisi hakkında

Bu bitkiden elde edilen özütün, kan şekerini düzenleyici etkileri olduğu kabul edilmektedir. Stevia'nın insülin duyarlılığını ve hatta salınımını arttırıcı etkilerinin olduğunu gösteren bazı araştırmaların varlığı diyabet tedavisinde kullanımını destekler niteliktedir.

Stevia bitkisinin ihtiva ettiği Steviosid maddesi, vücudumuzdaki tat duyuları tarafından normal şekerin 250-300 katı daha şekerli olarak algılanmaktadır. Bu nedenle bir tutam şeker bitkisi tozu, bir litre çay, kahve veya diğer içecekleri tatlandırmaya yeterli olmaktadır.

Diyet (kalori değeri sıfır (0)dır.), şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kabızlık, depresyon ve asabiyete karşı olumlu etkileri vardır. 


Mide ve bağırsak florasını, asit alkali dengesini korur.Bununla birlikte stevia bitkisinin aşırı kullanımının özellikle erkeklerde sperm üretimini azaltarak kısırlığa neden olduğu hususunda çeşitli bilimsel araştırmalarda bulunmaktadır.

Amerika ve Kanada'da uzun süreler yasaklı durumda kalmıştır.Ancak bununla birlikte Japonya'da yıllarca bu bitki kullanılmış ve hiç bir yan etki kullananlar üzerinde görülmemiştir. Latin Amerika'da çeşitli ülkelerin halklarıda yüzyıllardır bu bitkiyi kullanmaktadır.En son olarak ABD ve Kanada bitki üzerinde yasakları kaldırıp, kullanımını serbest bırakmıştır. Bununla birlikte Paraguay'da özellikle kırsal kesimdeki ve yerli halk stevia bitkisini doğum kontrolü için kullanmakta olup bu durumda bitkinin sperm azaltıcı etkisini doğrulamaktadır.Türkiye'de ilk kez 2011 yılında Antalya'da üretilmeye başlanmıştır.

11/17/2011

tüketici örgütleri adına yapılan araştırmada deniz tuzu ile sofra tuzunun farkı yokmuş

    11/17/2011 09:51:00 ÖS   Yorum yok

Daha doğal ve sağlıklı olduğu öne sürülen kaya ve deniz tuzunun, sofra tuzundan hiçbir farkı olmadığı belirtildi.

sofra tuzunun farkı
İngiltere'de Which ve Consensus Action adlı tüketici örgütleri adına yapılan bir araştırmada, sofra tuzuyla daha pahalı satılan diğer tuzların kimyasal içeriklerinin farklı olmadığı belirlendi.

Kaya ve deniz tuzu üreticileri, gerçek tabloyu yansıtmadığı gerekçesiyle rapora tepki gösterdi.

Uzmanlar, günlük altı gramdan (bir çay kaşığı) fazla tuz tüketilmemesini öneriyor. 


Aşırı tuz tüketimi yüksek tansiyon, yüksek felç riski ve kalp rahatsızlıklarıyla ilişkilendiriliyor.

Araştırmada, sıradan tuzla kaya tuzu ve deniz tuzunun yüzde yüzde sodyum klorid içerdiği, yüksek miktarda tüketilmesi halinde hepsinin eşit derecede zararlı olduğu belirtildi.

Raporda, televizyon programlarında ünlü aşçıların halkı yemeklere deniz ya da kaya tuzu koymaya özendirmemesi, dengeli bir beslenmede yemeklere fazladan tuz ilave etmeye gerek olmadığı kaydedildi.

Uzmanlar, bazı tuz üreticisi şirketlerin deniz ve kaya tuzlarının daha doğal olduğu ve vücut için gerekli mineralleri içerdiğini söyleyerek halkı yanılttıklarını söylüyor.

Which adına yapılan bir araştırmaya katılanların üçte biri, deniz tuzunun sofra tuzundan daha yararlı olduğuna inandığını belirtti. 

10/25/2011

renal denervasyon yöntemi ile yüksek tansiyon hastalığı tarihe karışacak

    10/25/2011 11:44:00 ÖS   Yorum yok

Türkiye'de ilk kez uygulanmaya başlayan cerrahi müdahale yöntemiyle yüksek tansiyon hastaları sağlığına kavuşuyor.


yüksek tansiyon hastalığı
İlk ameliyet Ankara'da Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapıldı.

Kan basıncının yükselmesiyle, kalp damar hastalıklarına ve felce neden olan yüksek tansiyon, günümüzde her yaşın hastalığı.

15 milyon tansiyon hastasının olduğu Türkiye'de, buna bağlı ilaçlar da en çok tüketilenler arasında yer alıyor.

Bu önemli hastalığın tedavisinde, artık yarı cerrahi müdahale sözkonusu: "Renal denervasyon." Diğer bir deyişle, böbrek üstündeki sinirlerin radyofrekans sistemi ile yakılması.

Sinirler kateder yoluyla yani kasıktan girilip yüksek frekanslı enerji ile yakılıyor. Sinirler kesilerek tansiyonun düşmesi sağlanıyor.


Böbrek üzerindeki sinirlere müdahale ediliyor çünkü yüksek tansiyon, insan vücudunda bu organa bağlı olarak gelişiyor.

Türkiye'de ilk defa uygulanan bu yöntem, yüksek tansiyona adeta savaş açıyor. 

9/27/2011

kadınlar'da depresyon riskini azaltmak için günde iki fincan kafeinli kahve yeterli

    9/27/2011 06:32:00 ÖS   Yorum yok

ABD'de yapılan bir araştırmaya göre günde iki fincan ya da daha çok kahve içen kadınlarda depresyon riski azalıyor.


Kahvenin neden böyle bir etki yaptığı henüz anlaşılamadı, ancak çalışmayı yürüten uzmanlar kahvedeki kafeinin beyindeki kimsayal süreçleri etkilediğini düşünüyor.
kafeinli kahve yeterli

Zira kafeinsiz kahve içilmesi aynı etkiyi yaratmıyor.


Bununla birlikte, bulgularının henüz 'daha çok kahve içilmesi' şeklinde bir tavsiye olmadığını belirtiyorlar.

Harvard Üniversitesi'nden uzmanlar 50 bin hemşireyi kapsayan araştırmalarının sonuçlarını dahiliye alanındaki araştırmalara yer veren archives of internel medicine, dergisinde yayımladı.

Araştırma kapsamında hemşirelerin sağlıkları 1996-2006 yılları arasında incelendi ve kendilerinden kahve tüketimi konusunda sorular içeren anketleri doldurmaları istendi.

Bu süre içinde depresyon yaşayan 2600 kadının büyük bölümü, kahve tüketmeyen ya da nadir tüketen gruplardandı.


Buna göre, günde 2-3 kahve içen kadınlarda depresyona girme eğilimi, kahveyi nadiren tüketen hemcinslerine göre yüzde 15, dört fincan içenlerde yüzde 20 oranında azaldı.

Kahve tiryakileri arasında sigara ve alkol kullanma oranları daha yüksekken, obezite, yüksek tansiyon ve diyabet oranları nispeten azdı.

Buna karşılık cemiyet grupları ve kilise etkinliklerine katılım gibi oranlar daha düşük çıktı.

Uzmanlar tüm değişkenleri sabitledikten sonra bile kahve tüketimi ve depresyon oranlarının sürdüğünü kaydediyor.
Dikkatler kafein üzerinde

Daha önce yapılan bazı başka araştırmalarda da, kahve tiryakileri arasında intihar oranlarının daha az olduğu belirlenmişti.
Ne kadar kafein?

Kesin bir limit olmasa da hamile kadınların günde 200 mg'yi aşmaması öneriliyor.

Bir fincan hazır kahve: 100mg
Bir fincan filtre kahve: 140mg
Bir fincan çay: 75mg
Bir kutu kola: 40mg

Kaynak: NHS

Kafein beyinde adenosin gibi bazı kimyasalların iletiminini engellediği biliniyor. Uzmanlar belirledikleri bağlantıya bunun yol açıp açmadığını belirlemek için ek çalışmalar gerektiğini kaydediyor.

Ancak aradaki bağlantı daha farklı ve basit bir neden sonuç ilişkisine de dayanıyor olabilir.

Örneğin olumsuz bir ruh hali içindeki kişiler, kahve içmemeyi seçiyor olabilir. Depresyonun belirtilerinden biri uykusuzluk ve kafein de bu sorunu şiddetlendirebilecek bir uyarıcı. Yani kahve içenlerin depresyona girmemesi yerine, depresyondakilerin kahve içmemesi ve bunun verileri etkilemesi söz konusu olabilir.

Dahası aşırı kafeinin anksiyeteyi artırabildiği de biliniyor.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden farmakoloji ve fizyoloji uzmanı Prof. Bertil Fredholm, yine de bulguların kahveseverler için iyi haber olduğunu düşünüyor.

Bunun önceki araştırmaları pekiştirdiğini söyleyen Fredholm, "bize kahvenin zararlarını kanıtlamak için verilen tüm çabalara rağmen, kanıtlar bu yönde değil." diyor.

Fredholm'e göre, "Bu araştırma kafein kullanımı konusundaki bir kaygıyı daha gideriyor. Makul düzeylerde içildiğinde, kafeinin sağlığımıza zarar verecek şeylerden biri olmadığı görülüyor".

9/12/2011

metabolik cerrahi adı verilen yöntemle bir defada şeker hastalığından kurtulmak mümkün olabiliyor

    9/12/2011 11:43:00 ÖS   Yorum yok
Taksim Alman Hastanesi’nden Genel Cerrah Doç. Dr. Alper Çelik, tip 2 diyabet, kilo fazlalığı, kolesterol ve tansiyon yüksekliğinden “metabolik cerrahi” adı verilen tek bir ameliyat ile kurtulmanın mümkün olabildiğini söyledi.

şeker hastalığından kurtulmak
Çelik, 4 yıldan bu yana çoğu tip 2 diyabet hastası olmak üzere 88 ameliyat yaptığını ve hastalarda büyük bir oranda iyileşme gösterdiğini belirterek “Şeker hastaları bu ameliyatlardan sonra yüzde 75 ila yüzde 98’inde insülin veya şeker hapı kullanılmasına gerek kalmıyor. Kan şekeri düzeyleri ilaçsız olarak normal veya normale yakın seyrediyor” dedi.

Doç. Dr. Alper Çelik, 2007 yılından bu yana bu ameliyatları gerçekleştirdiğini, bu ameliyatların yalnızca tip 2 diyabet hastalarına yapıldığını anımsatarak “Bütün diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 90-95’i tip 2 diyabetliler oluşturuyor. Metabolik cerrahi ameliyatı olabilmesi için hastanın vücudunda az da olsa insülin üretimi olabilmelidir. Tip 1 diyabetlilerde insülin hiç olmadığı için bu yöntem kullanılmaz. Ameliyat sonrasında tip 2 hastalarında büyük oranda iyileşmeler elde ediliyor” dedi. Doç Dr. Çelik, ameliyat ettiği bir hastanın günde tek doz insülin, 3 hastanın ise yalnız şeker hapı kullandığını, diğer hastaların da insülin tedavisine ihtiyaç duymadan, kan şeker düzeylerinin normal ya da normale yakın seyrettiğini anlattı. Söz konusu ameliyatların dünyada 35 yıla yakın zamandır yapıldığını, Japonya, İtalya, Brezilya, Hindistan ve ABD’de birkaç merkezde sık olarak yapıldığını kaydeden Çelik, “Ameliyat ile hastanın kan değerlerine ve uygulanan yöntemin zamanlamasına göre hastaların yüzde 75 ila yüzde 98’inde, 8 ila 30 yıl süre boyunca kan şekerini herhangi bir ilaç kullanmaksızın normal seviyelerde tutmak mümkün. Enfeksiyon kapılması, stres, anksiyetiye, astım gibi kronik hastalığın alevlenmesi gibi bazı dönemlerde hastaların kan şekerinde dalgalanmalar olabilir” diye konuştu. Metabolik cerrahi ameliyatlarında ince barsakta bir yer değiştirme işlemi gerçekleştirdiklerini anımsatan Çelik, söz konusu yöntemin çeşitli bilimsel tıp dergilerinde de yayımlandığını kaydederek, özetle şunları söyledi:

“Ancak bu yer değiştirme işlemi birbirinden farklı 10-12 teknik yöntemle yapılmaktadır. 18 yaş üzeri ve 65 yaş altına yapılabilen bu ameliyatlarda herhangi bir sindirim sistemi ameliyatı kadar risk bulunmaktadır. Bu ameliyat tekniği çok fazla bilinnmediği için ülkemizde de çok fazla yapılmıyor. Hipertansiyon hastalarında tedavide önemli olan hastanın kaç yıllık tansiyon hastası olduğudur. 10 yıldan daha kısa süre tansiyon hastaları olan bireylerde bu ameliyat sonrası tansiyon yüzde 75-80 oranında düzelir. Kolesterolde ise ameliyat sonrası düzelmeler olur. Bu ameliyatların ardından vitamin takviyesi alınması gerekebiliyor. Şeker hastalığının bu kadar hızlı artışını önlemenin yolu cerrahiden ziyade, gıda teknolojisine ve yeni gıda ürünlerine bakanlıkça müdahale edilmesi, süper rafine gıdaların genç erişkinler tarafından tüketilmesinin kısıtlanmasını, toplumsal bilinçlenme sağlanması, yaşam standartlarının değiştirilmesi, spor bilincinin oluşturulması, kilo kontrolü ile mümkündür.”

Çelik, yarın Japonya’dan İstanbul’a gelecek olan Dr. Kazunori Kasama ile birlikte Türkiye’de şeker hastalığını ameliyatla tedavi edecek ve ameliyata ilişkin tüm detayları düzenleyecekleri basın toplantısı ile kamuoyuna açıklayacak. 

8/15/2011

yeni bir araştırma sonucunda yüksek tansiyona bir virüsün sebep olabileceği saptandı

    8/15/2011 04:26:00 ÖS   Yorum yok

Çin'in başkenti Pekin'deki Çaoyang Hastanesinden bilimadamlarının yaptığı araştırma, uçuk (herpes) virüsüyle bağlantılı CMV (sitomegalovirüs) adı verilen virüs ile yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceğini gösterdi.


virüsün sebep olabileceği
Araştırmaya imza atanlardan Dr. Yang Şinçun, bu virüs ve yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin kesinlik kazanması durumunda yüksek tansiyon aşısının ya da bu hastalığa karşı başka tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğini vurguladı. Yang Şinçun, insanlar üzerinde yapılan araştırmanın başlangıç aşamasında olduğunu ve daha fazla kişinin katıldığı geniş çaplı araştırmaların yapılması gerektiğine dikkati çekti.

Amerikan ''Circulation (Dolaşım)'' dergisinde yayımlanan araştırma, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya genelindeki bir milyar yüksek tansiyon hastası için umut ışığı olabilir. Hayatının herhangi bir döneminde birçok kişide, bazı enfeksiyonlara yol açan CMV, vücut salgılarıyla (kan, idrar, tükürük) bulaşıyor. CMV enfeksiyonları genelde herhangi bir belirti vermeden geçirilebiliyor. 

Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilinmiyor. 


Bu hastalığın kalıtım, ruhsal açıdan çabuk etkilenen heyecanlı kişilik, şişmanlık gibi bazı etkenlerden kaynaklandığı düşünülüyor. İkincil yüksek tansiyona ise böbrek dokusunda ve böbrek atardamarlarında yerleşen hastalıklar, aortun kalpten çıktığı bölgedeki darlık, kafa içi basıncının artması, bazı ilaçlar yol açabiliyor. ABD'nin Beth Israel Deaconess Hastanesi'nden bilimadamlarının 2009'da fareler üzerinde yaptığı araştırma da yüksek tansiyonun ana nedeninin CMV olabileceğini göstermişti. 

Çinli bilimadamlarının araştırması, söz konusu virüs ile birincil yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceği bulgularını güçlendirmiş oldu.

5/09/2011

günde yarım saat yürüyüş yaparak tansiyonu düşürmek mümkün

    5/09/2011 07:51:00 ÖS   Yorum yok
tansiyonu düşürmek mümkün

Yaşam tarzı açısından geçiş döneminde olan ülkemizde başta tuz tüketimindeki artış olmak üzere beslenme alışkanlıklarının değişmesi, hareket düzeyinin azalması ve obezite sıklığının artması nedeniyle hipertansiyon görülme oranı giderek artıyor. 


Öyle ki 2008 yılı verilerine göre; ülkemizde yaşayan erişkin nüfusun yüzde 31,8’i hipertansiyon hastası. Üstelik ülkemizde her 4 ölümden biri, hipertansiyon nedeniyle gerçekleşiyor. Uzun süre devam eden kontrolsüz hipertansiyon kalp damar sistemi, beyin, böbrek ve gözlerde ciddi hasarlar oluşturabiliyor, hatta ölüme bile yol açabiliyor.Bu iç karartan tablo canınızı sıkmasın, çünkü yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız basit düzenlemelerle hafif düzeydeki hipertansiyonu kontrol altına alabilir veya ilaç kullanıyorsanız kan basıncının daha iyi düşmesini sağlayabilirsiniz. Acıbadem Fulya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, kan basıncınızın ideal değerlerde kalması için yaşam alışkanlıklarınızda dikkat etmeniz gereken noktaları şöyle sıralıyor:

1. Düzenli egzersiz yapın:

Haftada 5 gün en az 30 dakika, örneğin orta tempolu yürüyüş gibi, orta tempolu aerobik egzersiz yapın. Eğer egzersiz süresini 1 saate çıkartabilir ve şiddetini artırabilirseniz (hızlı tempolu yürüyüş veya jogging gibi) sporu haftada 3 gün yapmanız yeterli olacaktır. İnsan vücudunun bioritmi açısından en iyi egzersiz saatlerinin öğle-akşam üzeri olduğu düşünülmekle birlikte, bulabildiğiniz her frsatta egzersiz yapmanız önemli. Siz yeter ki buna zaman ayırın. Yine yemekten sonraki ilk 1.5 saat içerisinde yoğun sindirim faaliyetleri nedeniyle yoğun egzersiz önerilmiyor.

2. İdeal kilonuza ulaşın:

Fazla kilolarınızı vermeniz kan basıncınızı düşüreceği gibi sizi diyabet ve kalp hastalıkları riskinden de koruyacaktır. 5-10 kilo kaybı bile kan basıncında anlamlı düşüş yapabiliyor. Çalışmalar kısa vadede kan basıncını düşüren en etkili önlemin kilo kaybı olduğunu, tuz kısıtlaması ve egzersizin etkisinin ise orta uzun vadede ortaya çıktığını gösteriyor.
3. Sağlıklı beslenin:
Özellikle hayvansal yağlardan fakir, karbonhidratı azaltılmış, proteinden zengin ve bol sebze ile meyveden oluşan bir beslenme türünü tercih edin. Şeker ilave edilmiş gıdalardan ve içeceklerden de kaçının. Dikkat etmeniz gereken bir başka nokta da, günlük tuz tüketimini günde 6 gramla sınırlandırmak olmalı.

4. Sigarayı bırakın:
Yapılan araştırmalara göre; sigara içimi sırasında ve sonrasında kan basıncı yükseliyor. Unutmayın ki sigara aynı zamanda kalp damar hastalıklarına da yol açan önemli etkenlerden biri.

5. Alkol miktarını sınırlayın:
Düzenli ve daha yüksek miktarlarda alınan alkol tansiyonu yükseltmenin yanı sıra, diyabet, kalp damar hastalıkları, karaciğer sirozu ve kanser gelişim riskini de artırıyor. Şarap ve benzeri içkiler için günlük miktar erkekseniz 2 kadehi, kadınsanız 1 kadehi geçmemeli.

6. Stresin esiri olmayın:
Stres yeme bozukluklarını tetikliyor, sigara ve alkol kullanımına olan eğilimi artırıyor, hareket düzeyini azaltabiliyor böylece kan basıncı yüksekliğine eğilimi artırabiliyor. Eğer stresin olumsuz etkilerinden korunamıyorsanız sağlık profesyonellerinden, örneğin psikologlardan yardım isteyebilirsiniz.

İlaç tedavisine ne zaman başvuruluyor?
•    Eğer ilk ölçümlerde kan basıncınız 160/100 mmHg’nın üzerinde ise ve bu şekilde devam ediyorsa muhtemelen doktorunuz tıbbi durumunuza uygun bir ilacı size reçete edecektir.
•    Yine başlangıçta ilaç tedavisi gerekli görülmemiş, ancak yaşam tarzı değişikliklerinize rağmen tansiyonunuz 140/90 mmHg’nın üzerinde seyrediyorsa, uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonları engellemek için doktorunuz ilaç tedavisine başlar.
•    Özellikle son yıllarda kullanıma giren ve sayıları giderek artan modern tansiyon ilaçlarının yan etki potansiyelleri oldukça düşük olup, ilaçların seçimi eşlik eden tanılara göre değişebiliyor.
•    İlaç kullanımında önemli olan nokta, doktorunuzun sizin için seçtiği ilacı saatinde aksatmadan kullanmanız.
•    Yine ilacın etkinliğini değerlendirebilmek için büyük olasılıkla doktorunuz kan basıncınızı takip etmeye ve sonuçları kaydetmeye devam etmenizi isteyecektir.

cumhuriyet portal

4/16/2011

iki bardak kırmızı pancar suyu tansiyonu 3 satte düşürüyor 2 gün etkili oluyor

    4/16/2011 07:51:00 ÖS   Yorum yok
tansiyonu satte düşürüyor

Bilimdeki gelişmelere rağmen bazı hastalıklar küresel çapta tehdit olmaya devam ediyor.


Başta kanser olmak üzere Alzheimer, tansiyon, şeker ve kalp hastalıklarıyla ilgili kesin etkili bir tedavi metodu geliştirilemedi.

Ancak tabiat eczanesinden zaman zaman müjde niteliğinde yeni haberler geliyor.

Amerikan Wake Forest Üniversitesi'nden bilim adamları, 70 yaşın üzerindeki 14 deneğe başta kırmızı pancar olmak üzere nitrat yönünden zengin bir diyet uyguladı.

Sonuçlar son derece çarpıcıydı.


Nitratça zengin besinler tüketen deneklerin beyinlerinin ön kısmına kan akışının hızlandığı tespit edildi.

2 su bardağı taze kırmızı pancar suyu içildiğinde, 3 saat içinde tansiyonun düştüğü ve etkinin 2 gün devam ettiği gözlendi.

Pancar suyunun kabızlığı giderici etkisiyle bağırsak kanserine karşı koruyucu olduğu da belirtiliyor.
trt türk

4/05/2011

fazla mesai yapanların normal mesai yapanlara göre kalp krizi riski daha fazla

    4/05/2011 04:55:00 ÖS   Yorum yok
kalp krizi riski

Londra Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, fazla mesai yapmanın kalp krizi geçirme riskini artırabileceğine işaret ediyor.


Buna göre, günde 11 saat çalışanların, dokuz-beş mesaisi yapanlara göre kalp sorunları yaşaması olasılığı yüzde 67 daha fazla.

Araştırma kapsamında yaşları 39 ile 62 arasında değişen binlerce kişi 11 yıl süreyle izlendi.


Bu süre içinde 192 kişi kalp krizi geçirdi.

Kötü beslenme, sigara ve alkol tüketimi, yüksek tansiyon ve kolesterolün riski artırdığı ve hatta ölümcül kalp hastalıklarına neden olabildiği biliniyordu.

University College London'daki araştırmaya başkanlık eden Dr. Mike Knapton, şimdi risk faktörleri arasına fazla mesainin de girebileceğini söyledi.

Knapton, ""Araştırma kapsamında kalp krizi faktörlerini belirlemek için yedi bin kadın ve erkek memuru izledik. Günde 11 saat çalışmanın yedi ya da sekiz çalışmaya kıyasla kalp krizi geçirme riskini artırdığını gördük. Bunun bir rastlantı mı yoksa aralarında bir ilişki mi var henüz bilemiyoruz" dedi.

Yine de bu verinin, kalp krizi geçirme riski olan hastaların korunması açısından büyük önem taşıdığını belirten Dr. Knapton, "Bu sonuç, fazla mesai yapan insanlara çalışma saatlerini azaltmaları için bir uyarı olabilir. Çünkü yeni bir risk faktöründen söz ediyoruz. Ama şu aşamada daha az çalışmanın kalp krizi riskini azaltabileceğini de söyleyemiyoruz." diye konuştu.

Knapton, bu çalışma temel alınarak, ileride yaşam tarzı ve çalışma koşullarındaki değişikliklerin kalp krizi riskini azaltma olasılığı konusunda araştırmalar yapılabileceğini söyledi.
bbc türkçe sağlık

3/01/2011

şekerli meşrubatlar fazla içildiğinde yüksek tansiyona sebep oluyor

    3/01/2011 08:33:00 ÖS   Yorum yok
yüksek tansiyona sebep

Uzmanlar uyarıyor: Şekerli meşrubatlardan fazla içerseniz yüksek tansiyon riskini artıyor olabilirsiniz.


Yeni bir araştırma, her gün fazladan içilen bir kutu şekerli içeceğin tansiyonun kayda değer biçimde artmasına yol açtığını gösterdi.

2500 kişi üzerinde yapılan araştırma, şekerlendirilmiş meyve suları ya da gazoz ve kola gibi meşrubattan günde 355 mililitrenin üzerinde içmenin dengeleri altüst etmeye yettiğini ortaya koydu.

Amerikalı ve İngiliz araştırmacıların ortak çalışması Hipertansiyon adlı tıp dergisinde yayımlandı.


Meşrubat içmekle tansiyon arasındaki bağlantının tam mekanizması kesin olarak ortaya çıkarılmamış olsa da, bilimadamları aşırı şeker tüketmenin kan damarlarının yapısını ve vücuttaki tuz seviyesini etkilediğini düşünüyor. Suni şekerle tatlandırılmış içecekler bu riski taşımıyor.

Araştırma kapsamında yaşları 40 ila 59 arasında değişen İngiliz ya da Amerikalı denekler dört defaya mahsus son 24 saat içerisinde neler yiyip içtiklerini not ettikten sonra idrar numunesi verdi ve tansiyonları ölçüldü.

Biliminsanları, günde birden fazla şekerli meşrubat içenlerin, şeker oranı en yüksek grubu oluşturduğunu gördü.
Kalp krizi riski

Şekerlendirilmiş meşrubattan fazla içenlerin tükettiği kalori miktarının da şekerli içecekten uzak duranlara kıyasla günde ortalama 397 kalori daha fazla olduğu dikkat çekiyor.

Genelde bakıldığında, şekerli içeceklerden fazla tüketenlerin daha az sağlıklı beslendiği ve aşırı kilolu olduğu görülüyor.

Fakat bütün bunlar bir yana, deneklerin kilosu ve boyu gibi faktörler göz önüne alındığında bile, yüksek tansiyon ve şekerli içecek arasında açıkça bir bağ görüldüğü söyleniyor.

Araştırma ekibinin başkanları arasında yer alan, Londra'daki Imperial College'dan Profesör Paul Elliott, ''Fazla tuz tüketenlerin yüksek tansiyon riskinin arttığı artık yaygın biçimde biliniyor. Fakat bu son araştırma tuzun yanısıra ne kadar şeker tüketildiğinin de önemli olduğuna işaret ediyor.'' dedi.

Yüksek tansiyon, kalp krizi ya da inme geçirme riskini büyük oranda artırıyor.

Amerikan Kalp Vakfı, şekerli meşrubattan haftada 355 mililitrelik üç kutudan fazla içilmemesini öğüt veriyor.
bbc türkçe sağlık

2/07/2011

yaşa bağlı körlüğe yol açan suçlu bulundu Makula dejenerasyonu

    2/07/2011 07:27:00 ÖS   Yorum yok
Makula dejenerasyonu

Körlüğe yol açan başlıca hastalıklardan biri olan makula dejenerasyonunun kaynağı, uluslararası bir ekibin yaptığı çalışmalar sonunda bulundu.
Yaşa bağlı makula dejenerasyonu her yıl milyonlarca kişinin görüşünü kaybetmesine yol açıyor ve tedavisi bulunmuyor.


tıklayın Nature dergisinde yayınlanan anlaşmaya göre, uzmanlar bu gibi vakalarda DICER1 adlı bir enzimin salgılanmadığını farketti.

Hastalığa da bunun yol açtığı düşünülüyor.

Hastalığın nedeninin bulunması, tedavisinin geliştirilebilmesi yolunda önemli bir adım olarak görülüyor.

Makula (sarı nokta) retinanın ortasında yer alan ışığın odaklandığı; dolayısıyla da keskin görmeden sorumlu bir alan.

Beş yaşlıdan birini karanlığa mahkum ediyor


Sarı nokta harabiyeti (Makula dejenerasyonu) 50 yaşın üzerindeki her 50 kişiden birini etkiliyor; bu oran 85 yaş üzerindekilerde beşte bire yükseliyor.

Hastalık ilerledikçe görüş azalıyor; okumak, araç kullanmak, televizyon izlemek, insanları tanımak güçleşiyor.

Hastalığın kesin nedeni bilinmiyor, ancak sigara kullanımı, yüksek tansiyon ve kalıtsal nedenler risk faktörleri arasında sayılıyor.

Uzmanlar hastalığın "kuru formu"nu çekenlerde, DICER1'in başkalarına göre daha az aktif olduğunu belirledi.

Farelerde bu enzimin salgılanması genetik olarak durdurulduğunda, retina hücreleri harap oldu.


DICER1'in ayrıca Alu RNA denilen küçük genetik maddeleri yok ettiği belirlendi.

DICER1 olmayınca Alu RNA maddeleri birikiyor ve bir tür zehir etkisi yaparak retina tabakasını öldürüyor.

Kentucky Üniversitesi'nden Profesör Jayakrishna Ambati, BBC'ye açıklamasında "Bu çalışma pek çok yeni kapı açıyor" dedi.

Uzmanlar şimdi, DICER1 düzeylerini yükseltecek ya da Alu RNA oluşumunu önleyecek çözümler geliştirmeye çalışacak.
BBC TÜRKÇE SAĞLIK

12/16/2010

daha uzun yaşamak daha fazla hastalıkla mücadele demek

    12/16/2010 09:35:00 ÖS   Yorum yok
daha fazla hastalıkla mücadele

Daily Mail gazetesindeki bir habere göre, uzun ömrün, hastalıklarla daha uzun yıllar mücadele içinde yaşamak anlamına gelebileceğini belirten araştırmacılar, günümüzde doğanların 30 yıl önce doğanlara oranla, hayatlarının fazladan bir yılını hastalıklı veya sakat geçireceğini bildirdi.


Araştırmaya göre, 2007'de doğan kadınlar hayatlarının 17,1 yılını 1981'de doğanlarsa 16 yılını engelli bir durumda geçirecekler.
© 2014 deva arayanlar . Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger .